15 Aralık 2012 Cumartesi


Neden yaşıyoruz?

En son bu sorunun üzerine gittiğimde on sekiz yaşındaydım ve o zamanlar  aklımda bir türlü yuvasına oturmayan bir ampul gibiydi bu soru. Sanki o ampulü yuvasına bir oturtabilsem, bir çevirebilsem, her yer bembeyaz bir ışık ile kaplanacak, dünyam aydınlanacaktı. O zamana kadar arandığım tüm o karanlık labirentler aydınlanacak, daha sahip olduğuma bile emin olmadığım o benliğim bir anlam kazanacaktı.  Ama yapamadım. Ben üzerine gittikçe o soru kaçtı benden. Ben ana yolda ilerledikçe birbirine bağlanan yan yollar çıktı ortaya. Ben kendimi o soruya adadıkça o soru nefret etti benden. Ve sonuç…

O süreç boyunca sevgilimi kaybettim.

O süreç boyunca annemin kanser hastalığına teslim oluşunu adım adım izledim.

O süreç boyunca aklımdaki binlerce intihar isyanını kanlı şekillerde bastırdım.

O süreç boyunca Tanrı ile saatler boyunca konuştum.

En önemlisi de o süreç boyunca daha da özgürleştim. Çünkü, intihar lafını aklımdan geçirdiğim her an, biraz daha özgürleştiğimi hissediyordum. Dinlediğim müzikler, keyifli sohbetler, yapılan rutinler, her şey öylesine terk edilesiydi ki… Bırakmak istiyordum, gitmek istiyordum. Ama bunun iyi son ile ya da kötü son ile bitmesini istemiyordum.

Acı çekmek de istemiyordum haz almak da…

Tanrının bana vaat ettiği cenneti de istemiyorum, cehennemi de.

Sadece var olduğum toprak formunda yok olmayı istiyorum ben.

Belki işte bu yüzden, en büyük suçu işliyorum. Oyunun kurallarına baştan bir isyandır oynamayı istememek…

Ve tam da bu yüzden cehennemde hepinizden aşağıda olacağım…

13 Aralık 2012 Perşembe



         Evet, tam yeri tam zamanı. Geç de olsa, dayandığı sebepleri biraz bencilce de olsa, bugün içinde her türlü pisliği barındıran dünyanıza yeni bir blogger geldi. Tıpkı doğum gibi oldu hatta, siz insanların üşenmeden sıkılmadan bir seneye yakın karnında taşıdığı bir paketin çıkışı kadar geç, ve o paketin çıkmaya çalışırken bovling topunu bilardo deliğinden geçirmesine çalışması kadar bencilce.
Neyse, ilk cümlede metaforu sakız gibi uzatmanın manası yok. Konumuza dönelim. Bugün bi başlangıç yaptım ve başlangıçlardan nefret ettiğim halde bunu yaptım. Size şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Aşk hariç her şeyin girişi sıkıcı ve gereksizdir. Buna blog yazmaya karar vermek de dahil. Bir blog açalım dedik herkes Erman Toroğlu kesilmiş, tavsiye üstüne tavsiye... Yok efendim blogda neyi nasıl sunduğunuz da önemlidir, yok efendim şu servisleri kullanırsanız paranın dibine koyarsınız aman efendim blog her gün ilgi isteyen bir iştir. Yapmayın Allah aşkına beni şu anda kaç kişi okuyacak ki? Benim tek düşündüğüm ve yapmak istediğim, siz aranızda yüksek ses ile konuşmaya devam ederken düşüncelerimi fısıldamak ve onları dinlediğinizi farz ederek egomu tatmin etmek. Hepsi bu. O yüzden koyunlarınıza geri dönebilirsiniz... Sorun yok.